Biyoteknoloji
Gen Düzenleme ve Gen Tedavilerine Yönelik Çalışmalar
Yayınlandı
2 sene önceon


Virostem Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Tataroğlu ve Bilimsel Direktörü Ayca Zeynep İlter “Gen tedavisi ve gen terapisinde ve gen düzenlemesinde genel olarak kullanılabilecek araçları geliştiriyoruz. Amacımız, Türkiye’de yapılan araştırmalarda kullanılacak CRISPR-Cas9 dediğimiz gen düzenleme ürünlerini üretmek.”
Virostem Kurucu Ortağı, Bilimsel Direktörü Ayca Zeynep İlter ve Virostem Kurucu Ortağı, Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Tataroğlu ile Gen düzenleme ve gen tedavilerine yönelik çalışmaları ve gelişmeleri konuştuk
Ben Özgür Tataroğlu, moleküler biyoloğum. 2002 yılında Boğaziçi Üniversitesi genetikten mezun oldum. Daha sonra eğitimime biyoloji, biyokimya, protein biyokimyası ve daha sonra nörobiyoloji üzerine yurtdışında devam ettim. Daha sonra doktora sonrası çalışmalarımı tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüğümde İstinye Üniversitesi Histoloji ve Embriyoloji bölümünde Kök Hücre ve Doku Mühendisliği Araştırma Merkezinde çalışmalara başladım.
Ben Ayca İlter. Ben de bu şirketin kurucu ortaklarından biriyim. İstanbul Üniversitesi biyoloji bölümünden mezunum. Türkiye’de biyoteknoloji üzerine yüksek lisans ve doktoramı yaptım. Doktora sonrası çalışmalarımda virüsler ile CRISPR teknolojisini kullanma fırsatı buldum hem Türkiye içerisinde hem de yurtdışında.
Gen düzenleme ve gen tedavi uygulamalarına geçmeden önce yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz bu işe nasıl başladınız?
Özgür Tataroğlu: Biz Türkiye’de biyoteknoloji alanında ne yapabiliriz, ihtiyaç nedir diye düşünürken hem kendi çalışmalarımızda hem de diğer çalışmalarda şunu gördük, Türkiye’ye özellikle bu son bir yıl içerisinde pandemi döneminde de zaten birçok insan görmüştür, her şey dışarıdan geldiği için özellikle teknoloji alanında dışarıya son derece bağlıyız. Biz bunu kırmak istedik. Türkiye’de yapılan çalışmalarda insanların kullanabilecekleri bu son teknoloji, yüksek biyoteknoloji seviyesindeki ürünlerin Türkiye’de üretimini yapmaya karar verdik. Bunun için de Ayca hoca ile beraber bir çalışma yaptık ve CRISPR üzerinde yoğunlaşmaya karar verdik ilk başta. Bunun için Tubitak’a başvurduk. İlk başvurumuz 2019 yılının ortalarındaydı. O sırada Boğaziçi Üniversitesi teknoloji transfer ofisinin mentorluğunda eğitimlerimizi aldık ve BIGG projesine başvurduk. TÜBİTAK projemizi uygun buldu ve 2020 yılının Ocak 17’sinde şirketimizi kurduk. Boğaziçi Üniversitesi teknoparkın içerisinde.
TÜBİTAK’tan aldığımız bu destekle son bir yıldır da gen tedavisi ve gen terapisinde ve gen düzenlemesinde genel olarak kullanılabilecek araçları geliştiriyoruz. Projemiz bu ay itibari ile bitiyor ve bütün hedeflerimize ulaştık. Yaklaşık 13-14 tane, istediğimizden ve ön gördüğümüzden daha fazla ürünümüz çıktı. Bazıları prototip, bazıları ticari prototip, bazıları da son ürün olmak üzere bu bir yıl içerisinde aldığımız bu küçük destekle bütün ürünleri gerçekleştirdik ve bunun satışını da yaptık. Bizim yaptığımız şey, daha çok kendimizi konumlandırdığımız yer, öncelikle şirket olarak Türkiye’de yapılan araştırmalarda kullanılacak CRISPR-Cas9 dediğimiz gen düzenleme ürünlerini üretmek.
Genetik tedavilere yönelik çalışmaları son yıllarda daha fazla duymaktayız? Peki gen düzenleme ve gen tedavi uygulamaları hakkında siz neler söylersiniz? Teknolojilerinden ve dünyadaki örneklerinden bahseder misiniz?
Ayca İlter: İşin klinik kısmı bambaşka bir alan. Bizim bir firma olarak, aslında gen tedaviye yönelik ürünlere aracı (üretici) olduğumuzu hatırlatmak isterim. Bu çalışmalarımız sırasında Özgür hocamızın da bahsettiği gibi biz üç ortağız. 3. kurucu ortağımız Sayın Prof. Dr. Erdal Karaöz. Kendisi Liv hastanesinde aynı zamanda Rejeneratif Tıp Merkezi’nin başında. Hücresel tedavilerle ilgili kısımlarla kendisi ilgileniyor. Bu alanlarla da ilgili çalışmalarımız var, fakat işin tedavi ve klinik kısmı bambaşka bir boyut. Çok farklı izinler alınması, çok farklı prosedürlerden geçmesi gerekiyor. Türkiye olarak buna alt yapımız oldukça müsait, ancak bu ürünleri üretebilecek disiplini biraz daha sıkılaştırmamız gerektiğine inanıyorum. Akademik olarak çok iyi seviyede hocalarımız var gerçekten. Türkiye’nin hiçbir yerden eksiği olduğunu düşünmüyorum, ama akademik bilgi ile bir şeyi ürün haline getirmek arasında ciddi bir boşluk var.
Aslında Virostem birazcık bu boşluğu doldurmak için akademisyenlere de kendi çapında aracı oluyor diyebilirim. Gen tedavisinde son zamanlarda en çok immün terapide, kan hastalıklarında, spinal musküler atrofi dediğimiz SMA’da ya da Duchenne musküler distrofi dediğimiz DMD hastalıklarında gen tedavileri ile ilgili birçok şey duyuyoruz. Altı yapı ve bilgi olarak kesinlikle Türkiye bu konuda geri değil. Fakat bunların üretileceği birtakım araçlar (ve bu araçlara ihtiyaç) var. Bizim sadece (CRISPR) lentivirüs çalışmalarımızın dışında, Adeno-assosiye virüs (AAV) dediğimiz başka virüslerle ilgili de çalışmalarımız var. Dünya şu anda bunu da kullanıyor. Korona aşısında dahi bu teknoloji, diğer teknolojilerin yanında kullanılan bir ürün. Bizim amacımız bunlara da altı yapı hazırlamak. Bu ürünleri üretebilecek altyapılar hazırlamak ve bu ürünleri üretebilmenin yanı sıra, bu ürünlerle ilgili araştırmacıların istedikleri modifikasyonları sağlayabileceği tasarımları; konuşarak, birebir temasla projelerine özgü çalışmalarda yardımcı olmak. İlerleyen zamanlarda gen tedaviyle ilgili bu şekilde altyapı çalışmalarımız da mevcut. Dünyada dediğim gibi bilgi olarak, teknoloji olarak, alt yapı olarak hiçbir şekilde bir eksiğimiz yok. Sadece bunları birleştirip bir ürün haline getirme konusunda birazcık geriden geliyoruz diyebilirim.
Virostem olarak yaptığınız Gen Düzenleme ve Gen Tedavi Uygulamalarını detaylandıracak olursanız neler söylersiniz?
Özgür Tataroğlu: Uygulama kısmında, şirket olarak bizim şu anda ürettiğimiz bu CRISPR lentiviruslerinin, CRISPR gen düzenleme araçlarının validasyonlarını yaptık. Bunların üretim aşamasında, akademi ve endüstride kullanmak isteyen müşterilerin ihtiyacı olan miktarlar farklı. Akademide çok az bir miktarda virüsle işinizi görebiliyorken, endüstriyel bir üretimde ya da klinik bir araştırma yapacaksınız eğer, çok daha yüksek miktarda bunlara ihtiyacınız var. O yüzden şu an yaptığımız çalışmalardan bir tanesinde bu ürettiğimiz ve geliştirdiğimiz lentivirüslerin daha yüksek miktarlarda üretimi için, AR-GE çalışmamız var. Bu işin CRISPR kısmı. Bunun yapılmasında kullanılan tek yöntem sadece lentivirüs değil; AAV virüsleri de kullanılabiliyor veya RNP mekanizmaları da kullanılıyor. O yüzden şirket olarak bu ürünleri de sunabilmek için, RNP yanında, aynı zamanda bir de protein purifikasyonu AR-GE’miz var. Önümüzdeki yıl içerisinde kendi RNP’ lerimizi (ve AAV’lerimizi) üretir hale gelmek istiyoruz.
Tabii bunları yaparken aynı zamanda bu dönem içerisinde şunu da gördük, enzimleri de artık Türkiye’de kendimizin üretmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin kendi kendine yetmesi gereken bir biyoteknoloji endüstrisine ihtiyacı var. Bütün bunları biz burada üretmek zorundayız, çünkü kapılar kapandığı zaman gördüğünüz gibi bunlar gelmiyor. Bunların hepsini Türkiye yapabilir. Bunu izleyen/okuyan, bu konuda girişimci ruhu olan, araştırmacı ruhu olan insanlara söylemek istiyorum bunu: Hiç gözlerinde büyütmesinler, iş tamamen kendinizi verip bir şeyleri yapmak, çalışmak, didinmek ve emek vermekle alakalı. Türkiye bunu yapabilecek teknik altyapıya kesinlikle sahip. Biz Virostem olarak bu konuda öncü firmalardan biri olmak istiyoruz. Bütün bunları kendisi üreten, kendi AR-GE’sini yapan bir firma olacağız. Bu aşamada ürünlerimizin endüstriyel üretiminde ihtiyacımız olan diğer yan ürünleri de artık üretmeye başladık. Özellikle ileri dönemde klinik uygulamalar yapmak isteyen, bunları kullanmak isteyen doktorlarımızın, araştırmacılarımızın ihtiyacı olacak GMP kalitesinde virüs üretimine geçmek istiyoruz. Bununla ilgili de yaptığımız çalışmalar var. Onları şimdilik çok fazla söyleyemiyoruz ama önümüzdeki dönemde dediğim gibi bunları sürekli (web sitemizde) güncelleyerek devam edeceğiz.
Ayca İlter: Ayrıca eklemek isterim, biz bu çalışmaları yaparken sadece tek değil birden fazla şirketle aynı anda birçok çalışmayı (kollaborasyon olarak) yapıyoruz. 3 kişiyiz, ama arkamızda bizi destekleyen farklı firmalar var. Eskiden tanıdığımız ya da daha sonradan organik bağ kurduğumuz, aynı zamanda ürünleri kendilerine denetme fırsatımız olan. Onların haricinde de bağımsız bir şekilde başka firmalar de kendileri iletişime geçip, bizim ürünlerimizi deniyorlar.
Bu teknolojilerin sağlıktaki faydalarından bahseder misiniz? Sağlığa ne yönden etkisi olmuştur?
Ayca İlter: İşin klinik kısmı çok büyük bir alan, fakat şu anda dünyada bu virüslerin, özellikle Adenovirüsler (AAV) kullanılarak yapılan bir sürü klinik çalışma var. Bu klinik çalışmaların birçoğu faz 1, faz 2, faz 3 çalışmalarını tamamladı ve şu anda bir ürün olarak sunuluyorlar. Bu çalışmalardan bahsedecek olursak, Hemofili gibi kan hastalıklarında ya da AIDS’in olmasına sebep olan HIV virüsünün tedavisinde veya kanserin tedavisinde programlanabilen immun sistemi hücreleri üretmek üzerine, ya da DMD, SMA gibi kas hastalıklarında hastaların hayatının kalitesini artırabilen veya hastalıkları tamamen iyileştirebilecek teknolojiler. Tekrar söylüyorum klinik olarak birebir çalışmalarımız yok. Sadece klinik çalışmalara aracı (ürünlerin AR-GE’sini yapan) bir şirketiz. Bir ürünün hastaya verilmesi için nasıl bir prosesten (süreçten) geçmesine gerekli basamaklara, kalite kontrollerine, alınması gereken izinlere Erdal hocamın sayesinde oldukça vakıfız. Bu bize çok büyük bir avantaj sağlıyor, tabi ki biz de ürünlerimizi bu yönde geliştirebiliyoruz. Şu anda kullanılan bu ürünlerin sağlıkta birçok hastalığı tedavi edebilme kapasitesi var. Bizlerde de eminim farklı tip çalışmaları olan doktorlarımız vardır. Biz de bu klinisyenlere, ileride bunları sağlayabilecek teknik alt yapıyı oluşturuyoruz ve ürünlerimizi valide elde etmek için uğraşıyoruz şu anda.
CRISPR yöntemlerini kullanılarak genetik bozuklukları düzeltmek mümkün
Özgür Tataroğlu: CRISPR teknolojisine Nobel verilmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi, bu teknolojinin sadece endüstriyel veya AR-GE’de değil, insanların hayatına birebir çok büyük yaygın etkisinin olacağı içindi. Şu anda herhangi bir genetik bozukluğu düzeltecek (verimli) tek yöntem bu. RNP, lentivirus (ya da AAV) her ne kullanırsanız kullanın, CRISPR yöntemlerini kullanılarak o genetik bozuklukları düzeltebiliyorsunuz. Tıbbın gittiği yerde artık birçok hastalığın tedavisinde bu gibi yöntemler kullanılacak. Önümüzdeki yıllar içerisinde bunu çok daha fazla göreceksiniz. Yeni jenerasyon, moleküler ilaçlar dediğimiz virüs bazlı, enzim bazlı, protein bazlı birçok şey gelecek. O yüzden bu teknolojinin sağlığa etkisini şöyle özetleyebiliriz, diğer bütün ilaçların tıkandığı bittiği yerde genetik bozukluklara dayalı hastalıklarda bu gibi çözümlerle ancak tedavi yapılabiliyor ve son derece etkili oluyor. Şu anda yapılan çok fazla klinik çalışma var. İnsanlar harıl harıl bunlarla ilgili çalışma yapıyor. Biz aktif olarak klinik çalışmaların içinde değiliz çünkü sağlık bakanlığının onayı olmadan hiçbir şey yapılmaz ve bunlar için erken erken. Ama bunu yapmak isteyen araştırmacılarımızın, yerli ya da yurtdışında fark etmez, ihtiyacı olan ve o araştırmalarda kullanılabilecekleri birçok ürünleri biz üretir durumdayız, kalanını da önümüzdeki yıl içerisinde tamamlamayı düşünüyoruz.
Ayca İlter: CRISPR hem nobel alması açısından hem de kolay bir şekilde genetik değişiklikleri yapabilmesi açısından çok büyük bir teknoloji. Ancak tabi ki her teknolojide olduğu gibi CRISPR’ın da yan etkileri, yanlış hedeflendiği durumlar olabiliyor. Bunları geliştirmek aslında tamamen dizayn (tasarım) ile ve bu moleküllerin biraz daha geliştirilmesiyle ile alakalı. Dünya bu konuyla ilgili büyük çalışmalar yapıyor. Bizim de bu konuyla ilgili ekstra yaptığımız çalışmalar var.
Gen düzenleme ve Gen Tedavisi uygulamalarının geleceği ile ilgili neler söylersiniz? Firmanızı ve ürününüzü gelecekte nerede görüyorsunuz?
Özgür Tataroğlu: Türkiye’de bu üretimler, bu AR-GE’ler tamamen artık kendi içimizde yapılacak. Biz buna şirket olarak, örnek olduğumuzu düşünüyoruz. Birçok insanın biz başlarken “bu olmaz” dediği şeyi, biz TÜBİTAK’tan aldığımız bir BIGG projesi içerisinde ve bütçesi içerisinde zamanında yapabildik. Yani bunlar yapılmayacak şeyler değil. Virostem olarak bundan sonraki adımda, artık bu ürün portföyümüzü daha da geliştirerek, bütün gen düzenleme araçlarını kapsayacak, aynı zamanda bunların yan çıktılarının da hem bizim hem diğer firmaların ve diğer araştırmacıların kullanabileceği ürünleri de sunarak yolumuza devam etmek istiyoruz. Biz kazandığımız bütün gelirimizi AR-GE‘ye yatıran bir firmayız ve çok uzunca bir dönem de bu böyle olacak. Çünkü biyoteknoloji bildiğiniz gibi son derece pahalı bir iş ve bunu bu kadar küçük bir bütçeyle bir yıl içerisinde 13-14 tane (yerli biyoteknoloji) ürün üretebilmiş olmamız, bizim bu yıl için hedeflerimizi yerine getirdiğimizi gösteriyor. Önümüzdeki yıl hedeflerimiz biraz daha artarak gidecek ve bu dönem içerisinde karlılığa geçmeyi ümit ediyoruz. Portföylerimizi genişletip, yeni projelere başvurduğumuzda onlar da onaylanırsa, sonrasında Türkiye’nin ihtiyacı olduğu zaman bir lentivirüs, bir enzim, bunlar için dışarıya gitmesini istemiyoruz artık. Bunu lentivirüsler için yaptık, önümüzdeki dönemde diğer ürünler için de yapmayı planlıyoruz. Bu sayede dışa bağımlılığımızı azaltmak ve aynı zamanda ülkemizde bulunan çok değerli araştırmacılara bu ürünleri sağlayabilmek istiyoruz.
Virostem Biyoteknoloji
Boğaziçi Teknopark: Bebek, Güney Kampüs No: 10, Boğaziçi Üniversitesi, 34342 Beşiktaş/İstanbul/Türkiye
.https://www.virostem.com
Dr. Erkan SARIŞIN 27.11.1983 yılında istanbul kartal'da dünyaya geldi ve ilk ve orta okulu Kartal'da tamamladı lise öğrenimini Kartal lisesinde tamamladıktan sonra 2001 yılında Cerrahpaşa tıp fakultesini kazanarak üniversite hayatına başladı üniversiteyi iyi bir derece ile 2005 yılında mevzun oldu yüksek lisansını akdeniz üniversitesinde tamamladıktan sonra istanbul kartalda bir tıp merkezin doktorluk görevine başladı 2008 yılında başladığı tıp merkezini 2012 yılında satın alarak kartala daha iyi hizmet vermek için yoluna devam etmektedir.

Önerdiklerim
Biyoteknoloji
Boğaziçi Üniversitesi’nden Dayanıklı Aşı Taşıyıcı Protein Mikrokürecik Teknolojisi
Yayınlandı
2 sene önceon
30 Mart 2022
Boğaziçi Üniversitesi’nde geliştirilen ‘Dayanıklı Aşı Taşıyıcı Protein Mikrokürecik Teknolojisi bu kez de Çin Patent Ofisi’nden patent aldı. Dünyada ilk kez Türk bilim insanları tarafından geliştirilen ve ASC proteini mikroküreciklerinden oda sıcaklığında 30 gün dayanabilen aşı taşıyıcı teknolojisi Avrupa Patent Ofisi, Japonya ve ABD’den patent almıştı.
Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören’in Çin Patent Ofisi’nden patent almış olması sebebiyle ‘’triadic patent’’ olarak adlandırılan buluşu, Türkiye’nin ilk ve tek biyoteknoloji patenti olarak artık dört dünya bölgesinde koruma altına alınmış oldu. Uluslararası yatırımcıların dikkatini çekmesi beklenen‘Dayanıklı Aşı Taşıyıcı Protein Mikrokürecik Teknolojisi’, tüm dünyada Kuş Gribi ve Domuz Gribi gibi hastalıkların yanı sıra, Zika benzeri dünyayı sarsan yeni virüslere karşı da etkin bir buluş olarak kabul görüyor.
Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Araştırma Merkezi ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören’e, “oda sıcaklığında 30 gün muhafaza edilen aşı taşıyıcı protein mikrokürecik teknolojisi” buluşu için ABD, Japonya, Avrupa Patent Ofisi’nden sonra Çin’de patent verdi. 2009 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi’nde sürdürülen proje kapsamında geliştirilen “ASC zerrecik/mikrokürecik aşı taşıyıcı” teknolojisi, soğuk zincir standartlarından bağımsız olarak dünyanın her yerine aşıların bozulmadan gönderilmesini olanaklı hale getiriyor.
Prof. Dr. Nesrin Özören
Boğaziçi Üniversitesi’nde geliştirilen sistemin dünyada henüz mevcut olmadığının altını çizen Özören “Günümüzde aşı teknolojisinde kullanılan lipozom veya nano-parçacık odaklı farklı taşıyıcı sistemler var ancak bizim geliştirdiğimiz mikro kürecik sistemi yepyeni bir teknoloji. Bu sistem, ASC proteininin meydana getirdiği iplik yapılarının birbiri üzerinde katlanarak yumak gibi tanımlanabilecek sağlam bir yapı oluşturmasından kaynaklanıyor” diye konuştu.
AŞILAR NORMAL ISI KOŞULLARINDA DÜNYANIN HER YERİNE GÖNDERİLEBİLECEK
Günümüzde kullanılan yeni nesil aşılara mikroorganizmaların sadece en çok bağışıklık yanıtı veren parçaları dâhil ediliyor, bu yapıları içeren aşıların da 2-8 0C derecede ve sabit koşullarda saklanmaları gerekiyor. Dünyada ilk kez ASC zerrecikleri üzerinde başka moleküllerin (antijenlerin) taşınabileceğini ve bunların makrofaj hücreleri tarafından sindirilebileceğini bulup bu sayede aşı teknolojisi geliştirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Özören, dışarıdan bir virüs ya da mikroorganizma hücre içine ya da vücut içine geldiğinde tetiklenen bu mekanizmanın enfeksiyon bölgesindeki mikroorganizmanın yok edilmesinde etkili olduğunu belirterek, “Buluşumuz olan ASC zerrecik taşıyıcısı; üzerine yüklenen antijenleri/uyaranları 30 gün boyunca oda sıcaklığında ya da donma/çözülme döngülerine dirençli bir şekilde koruyor. Bu teknoloji ile geliştirilecek tüm aşılar; bugün ihtiyaç duyulan sabit koşullar yerine normal ısı koşullarında dünyanın her yerine gönderilebilecek” dedi.
Kaynak
ntv.com.tr
02.01.2019 – 11:27

Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Başkanı Prof. Dr. Adil Mardinoğlu, “12 bin 500 hastamızda yaklaşık 101 farklı hastalığın moleküler haritasını çıkaracağız.” dedi.

Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Başkanı Prof. Dr. Adil Mardinoğlu, “12 bin 500 hastamızda yaklaşık 101 farklı hastalığın moleküler haritasını çıkaracağız.” dedi.
Amerikan Biyoteknoloji şirketi Gilead’ın düzenlediği 7. Gilead ile Hayat Bulan Fikirler Ödül Töreni’nde konuşan Mardinoğlu, bu projede yaklaşık 34 farklı merkezden 12 bin 500 hastanın kan örneği, tükürük, dışkı ve doku örneklerini aldıklarını söyledi.
Mardinoğlu, “Biz Türkiye’deki bilim ortamının özellikle genç fikirlerin desteklenmesini desteklemekteyiz. Biz zaten yeni bilimde yaptığımız iş birliği çağrılarında bu şekilde faaliyet gösteren yenilikçi firmalarının ilaç, aşı, tanı kiti ve tıbbi cihaz geliştirmelerini desteklemek istiyoruz. Bu noktada TÜSEB olarak birçok farklı klinik çalışmayı özellikle ürün adaylarının klinikte kullanılan ürünlere dönüştürülmesi için klinik çalışmalarını desteklemeyi planlıyoruz. Kişisel ve dönüşümsel tıp projesiyle biz 12 bin 500 hastamızda yaklaşık 101 farklı hastalığın moneküler haritasını çıkararak ileri son teknolojiyi kullanarak yeni ilaç adayları yeni tanı kiti adaylarının geliştirilmesi için bir projemiz olacak.” dedi.
Hayat Bulan Fikirler Bilimsel Jüri Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Kaymakoğlu da “Bugün Gilead’ın 7. Hayat Bulan Fikirler Ödül Töreninde hep birlikteyiz. Gilead yıllardır Viral Hepatitler, HIV ve Hematolojik Malignitelerde ile ilgili alanlarda araştırmacıları destekliyor. Bu bir gelenek haline geldi.” dedi.
Bu araştırmaların desteklenmesi, Türkiye’de bu konularla ile ilgili daha ileri düzeyde bilgilerin oluşması, tedavi stratejilerin gelişmesi tanı stratejilerin geliştirilmesi açısından önemli olduğunu belirten Kaymakoğlu, hasta ve hasta yakınları ile ilgili sağlık kesiminin iletişimi bunların daha iyi konumlandırılması konusunda çalışmaların Gilead tarafından desteklendiğini belirtti.
Kaymakoğlu, geleneksel hale gelmiş bu desteklerin bundan sonra devamının en büyük dilekleri olduğunu kaydetti.
“13 milyondan fazla hasta HIV alanında Gilead tedavilerini kullanıyor”
Gilead Sciences Avustralya, Kanada, Avrupa Medikal İlişkiler Başkan Yardımcısı Michael Elliott ise Gilead Sciences’ın HIV alanında geliştirdiği ilaçlar ile AIDS hastalığını ölümcül ve çaresiz bir hastalık olmaktan çıkartıp kronik bir hastalığa dönüştürmeyi başardığını söyledi.
Elliott, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gilead Sciences olarak kurulduğumuz günden bu yana insan sağlığını tehdit eden hastalıklara tedavi geliştiriyoruz. Sürekli yeni tedaviler geliştirmeye adanmış çalışanlarımızla dünyada 35’ten fazla ülkede HIV, Karaciğer hastalıkları, Hematoloji ve Inflamasyon alanlarında faaliyet gösteriyoruz. Hepatit B hastalarının yaşam süresinin uzatılmasında çığır açan tedavileri hastaların kullanımına sunduk. Hastalığın tamamen ortadan kaldırılması için de bilimsel çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hepatit C alanında daha kısa sürede ve daha az yan etki ile iki tedavi rejimini geliştirdik. HIV/AIDS’in tamamen yok edilebilmesi için ilaç geliştirme çalışmalarımız devam etmektedir. Bugün dünyada 13 milyondan fazla hasta HIV alanında Gilead tedavilerini kullanıyor.
Gilead olarak geleceğe yatırım yapıyoruz. Araştırma geliştirme çalışmalarına toplamda beş milyar dolardan fazla yatırım yaptık. Sadece medikal anlamda değil sosyal olarak da bu hastalıkların tedavisi için yardımlarımız ve desteklerimiz sürüyor. Gelişmekte olan ülkere yaptığımız yardımların yanı sıra bilimi desteklemek adına yapılan tüm çalışmalara da kaynak ayırıyoruz. Elton John AIDS Vakfı ile başlattığımız Radian projesi global anlamda HIV mücadelesi için önemli bir destek programı. Hayat Bulan Fikirler de bu projelerden bir tanesi. Gilead Sciences Türkiye ARGE faaliyetleri için son beş yılda altı milyon dolar kaynak ayırdı. Bu yıl yedincisi yapılan Hayat Bulan Fikirler bağış programında ise yaklaşık 800 bin dolarlık bir destek sağladı.”
8 yeni projeye yaklaşık 100 bin dolar katkı sağlanacak
Gilead Sciences Türkiye’nin 7 yıldır sürdürdüğü bağış programı, Hayat Bulan Fikirler bu yıl da yeni projelerin hayata geçirilmesini sağlayacak. Desteklenen her iyi fikir, hayatı değiştirir diyerek yürütülen programa kapsamında bu yıl 4’ü bilimsel, 4’ü sosyal olmak üzere 8 yeni projeye yaklaşık 100 bin dolar katkı sağlanacak.
Gilead ile Hayat Bulan Fikirler bağış programına 2013 yılından bu yana 300’ün üzerinde başvuru yapıldı. Gilead Sciences Türkiye bugüne kadar HIV, Hepatit B, Hepatit C, hematoloji, onkoloji ve sistemik mantar enfeksiyonları gibi hastalık alanlarında 39’u bilimsel, 15’i sosyal toplam 54 projeye destek verdi.
Ödül töreni çerçevesinde önceki yıllarda ödül alan proje sahiplerinin deneyimlerini ve projelerini paylaştığı bir de panel düzenlendi.
Panelde Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Dilek Yıldız Sevgi (2013), İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden Sevgi Beşışık ve Metban Mastanzade (2016) ve Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (2017), ödül öncesi ve sonrası yaşadıkları süreçleri ve ödülün projelerine katkılarını paylaştı.

5-7 Mart Tarihlerinde İstanbul’da yapılacak olan Bioturkiye kongresi Türkiye ve uluslararası bir çok değerli isimlerin katılması beklenmektedir. Komitenin davet mektubu ve kongre konuşları aşağıdadır.
Değerli Akademisyenler, Sayın Meslektaşlarım, Bürokratlarımız, İlaç Endüstrimizin Çok Değerli Temsilcileri ve Sevgili Öğrenciler,
İVEK Vakfı Ar-Ge & Biyoteknoloji Komisyonu sağlık alanındaki stratejik amaç ve hedefleri doğrultusunda, Türkiye medikal ve farmasötik biyoteknoloji ekosisteminin geliştirilmesi ve tüm paydaşların katkılarının sağlanabilmesi maksadıyla, BIO Türkiye Organizasyonu’nu uluslararası boyutta düzenleyecektir. BIO Türkiye’nin, medikal ve farmasötik biyoteknoloji alanında doğrudan ya da dolaylı tüm paydaşları bir araya getirmesi ve Türkiye’deki biyoteknoloji ekosisteminin kamu, sivil toplum kuruluşları, üniversite ve endüstri olmak üzere alanın sorunlarının ve çözüm önerilerinin tartışıldığı verimli bir platform işlevi görmesi amaçlanmıştır. Bu organizasyon içinde üç ana etkinlik bulunacaktır.
BIO Türkiye – BIOSphere
BIO Türkiye – StartHUB
BIO Türkiye – Uluslararası Biyoteknoloji Kongresi
BIOSphere
BIO Türkiye içerisindeki bilimsel (akademik) bildiri ve sunumlar dışında kalan alanlarda sunumlar, bildiriler, öneriler, atölye çalışmaları, paneller, sempozyumlar, çalıştaylar ve etkinliklerin tamamı BIOSphere etkinliği içinde değerlendirilecektir. BIO Türkiye Organizasyonu içinde tüm paydaşlar arasında hem networking hem de partnering çalışmaları yapılarak ekosistemin geliştirilmesi ve bu açıdan kamu destekleri ve organizasyonları gibi tüm destek kuruluş ve organizasyonlarının tanıtımları ve hedef kitlesiyle buluşturulmaları sağlanmış olacaktır.
StartHUB
Biyoteknoloji alanında çalışan start-upların ya da henüz girişime dönüşmemiş ürüne dönük araştırmaların bir araya getirildiği bir platform, bu çalışmaların ihtiyacı olan destek ya da yatırımlarla buluştuğu bir HUB (bağlantı) ortamıdır. Start-uplar arasında ya da start-upların ihtiyaç duyduğu ulusal ve uluslararası networking ve partnering etkinlikleri için ortam oluşturacaktır.
ULUSLARARASI BİYOTEKNOLOJİ KONGRESİ
BIO TÜRKİYE- Uluslararası Biyoteknoloji Kongresi, medikal ve farmasötik biyoteknoloji alanında bilimsel katkıda bulunan, biyoteknolojik ilaç üreten, farklı platformları bir araya getirerek güncel bilgilerin aktarılması ve paylaşılması amaçlamaktadır. Biyoteknoloji alanının multidisipliner özelliği nedeniyle ilgili tüm bilimsel disiplinlerden katkı sağlayacak içerik ve kapsamla düzenlenmektedir. Kongrede zenginleştirici bir unsur olarak uluslararası bir katılım planlanmaktadır.
Ana Başlıklar Ve Konu Başlıkları
Farmasötik Biyoteknoloji
Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçların üretimi
Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçların analizi
Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçlarda preklinik ve klinik çalışmalar
Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçların ruhsatlandırılması
Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçlarda patent
Biyoteknolojik aşıların üretimi
İleri tedavi tıbbi ürünleri
Nadir hastalıklarda biyoteknolojik ilaçlar
Oligonükleotit İlaçlar
Nanobiyoteknoloji
Hücresel Tedaviler ve Gen Tedavileri
Genom edisyonu tekniklerinde yenilikler
Genom edisyonunda etik sorunlar
Tek gen hastalıklarında, diyabette, kanserde gen tedavileri
İmmünoterapide gen tedavileri
Yeni nesil aşıların (RNA, neoantijenler) uygulamaları
Hücresel ve Dendritik hücre bazlı aşıların klinik uygulamaları
CAR-T hücreleri ve CAR-NK hücrelerin uygulamaları
Rejeneratif tıpta hücresel tedavi uygulamaları
Nörodejeneratif hastalıklarda hücresel tedaviler
Tanı ve tedavide doku kültürleri ve organoidler
Biyomedikal ve Biyomühendislik
Doku mühendisliği
Biyosensörler
3-D Biyoyazıcılar ve sağlık alanındaki uygulamaları
Mikrobiyom araştırmaları
Biyoenformatik/Veri Madenciliği uygulamaları
Sağlıkta yapay zeka ve modelleme
Medikal görüntü işleme
İn silico ilaç tasarımı
In vitro (vücut dışı) tanı/takip cihazları
Mikro akışkan sistemler (Lab-on-a-chip/Organ-on-a-chip)
Medikal görüntüleme sistemleri
Endüstriyel tasarım
Sertifikasyon ve MDR 2020 (Tıbbi Cihazların Ruhsatlandırılması, UTS kaydı, CE IVD/MD, IVDR /MDR)
BIO Türkiye-Uluslararası Biyoteknoloji Kongresi’nin dili Türkçe ve İngilizce olacaktır. İngilizce hazırlanmış “Bildiri Özetleri” değerlendirilerek, kabul edilenler bildiri kitapçığında basılacaktır.
BIO Türkiye Organizasyonumuzda İstanbul’da birlikte olmak dileğiyle,
Sevgi ve Saygılarımızla,
Prof. Dr. Ahmet HACIMÜFTÜOĞLU
BIO Türkiye Organizasyonu Başkanı
Dr. Mahmut TOKAÇ
BIO Türkiye Organizasyonu Genel Sekreteri
Kayıt ve güncel bilgi için https://bioturkiye.org/


Boğaziçi Üniversitesi’nden Dayanıklı Aşı Taşıyıcı Protein Mikrokürecik Teknolojisi

Hastalıkların Moleküler Haritası Çıkarılacak

Bio Türkiye Kongresi
Trend
-
Ağız Ve Diş Sağlığı10 sene önce
Ağzımızın Korkulu Rüyası Aftlar
-
Cilt Sağlığı10 sene önce
Alerjiler
-
Cilt Sağlığı8 sene önce
İNTERTRİGO NEDİR?
-
YAŞAM9 sene önce
Çocuk Hakları Bildirgesi
-
Genel Sağlık6 sene önce
İlaçlardan daha iyi: Araştırmada, lahana suyunun mide sağlığını destekleyen ve peptik ülserleri tedavi eden bileşikler içerdiğini bulundu
-
Cilt Sağlığı8 sene önce
Kırışıklık Karşıtı Maskeler
-
Beslenme ve Obezite6 sene önce
Kuruyemiş ve besleyici: Bağırsak sağlığınız için en iyi kuruyemiş türü hangisidir?
-
Genel Sağlık6 sene önce
Temiz beslenme: Vejetaryen kilo verme ipuçları