Biyofarmasötik ilaçlar, günümüzde çok fazla hayatımızın içine girdi. Buna en güzel örneği günde 20-30 defa belki daha çok dilimize doladığımız aşılardır. biyoteknolojik ürünlerin bir alt basamağı diyebiliriz. Bu ürünlere örnek verecek olursak şalgam, yoğurt, peynir, turşu birer biyoteknolojik üründür.
Florabio firmasının kurucusu ve Genel Müdürü Cem Erdem ile Biyofarmasötik ilaç teknolojileri hakkında yaptığımız röportaj
Kendinizden ve firmanızda yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
Ben Cem Erdem. 19 yıldır biyoteknolojik ilaç ve ilaç sektöründe çalışmaktayım. Ana dalım satış ve pazarlamadır. Bugün Florabio’nun yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdürlüğünü üstlenmiş durumdayım. Florabio da biz biyofarmasötik ilaçların, biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen ilaçların üretimi için gerekli olan ana ve ara ham maddeleri, ürünleri geliştirerek bu ürünleri üretip final ürün haline getiriyoruz. Ardından bu ürünleri ilaç firmalarına ürün, servis olarak destek ve hizmet veriyoruz. Gururla söylemem gerekirse dünyada sayılı firmalardan biriyiz. Dört buçuk yıl içerisinde 14-15 ürün geliştirdik. Bunlardan birçoğunu ticari olarak piyasada satışa sunduk.
Biyofarmasötik ilaçları açıklamadan önce biraz geriye gidip bu tabirin nereden geldiğini inceleyelim. Aslında biyofarmasötik ilaçlar, biyoteknolojik ürünler demektir. Yani biyoteknolojik ürünlerin bir alt basamağı diyebiliriz. Biyoteknolojik ürünler ve bugün dilimizde neredeyse günde 20-30 defa kullandığımız her yerdedir. Biyoteknoloji lafını andığımız ürünler nelerdir diye düşünecek olursak; aslında o kadar çok yerde karşımıza çıkıyor ki bunların bazılarını sayalım. Ekmek, yoğurt, peynir, turşu birer biyoteknolojik üründür. İçeceklerde birçok biyoteknolojik ürünü sıralayabiliriz. Örneğin şalgam, mısırdan buralara kadar üretilen bira, malt biyoteknolojik ürünler arasındadır. Yani aslında biyoteknolojik ürünler kimyasal veya sentetik yöntemlerle değil biyolojik yollarla, biyolojik araçlar kullanılarak üretilen bütün ürünlerdir. Bunlar gıda, tarım, teknoloji gibi birçok alanda karşımıza çıkıyor. İlaç anlamında karşımıza çıktığı zaman bunlara biyofarmasötik ilaçlar diyoruz.
Biyofarmasötik ilaçların üretim teknolojileri nedir? Kimyasal ilaçlar, üretim teknolojilerinden nasıl ayrılır?
Kimyasal ilaçların, biyoteknolojik ilaçların üretim teknolojisine göre en önemli farkı aslında faklı kimyasalların farklı sentezlerin birbirine nasıl karıştırılacağı ve biriyle nasıl geçimli olacağı teknolojisi ve bunlar için gerekli olan ekipman ve araçlara sahip olmasıdır. Biyofarmasötik ilaçlar ise biyolojik yöntemlerin, metotların kullanılmasıyla elde edilen ilaçlar olduğu için sadece kimyasalları farklı sıcaklıklarda çözünen farklı şekillerde karıştırılan bu kimyasalları bir araya getirip karıştırmak değil. Aslında APİ dediğimiz yani hammaddeyi biyolojik olarak üretebileceğimiz altyapıya, fermentörlere, biyoreaktörlere çıkacak ürünün saflaştırılması, berraklaştırılması ve bu ürünün mümkün olduğu kadar diğer üretilen protein enzim her neyse hedefimiz onlardan saf hale getirmesini sağlayacak farklı üretim kademelerine ihtiyaç duymasıdır. Birbirinden çok farklı üretim teknolojileri, yatırımları var. Aradaki farkı biri iyi biri kötü, biri çok biri az olarak nitelendirmeyelim. Ama tamamen birbirinden farklı yatırımlar ve farklı üretim teknolojilerine sahipler.
Florabio’nun, biyofarmasötik ilaç alanında geliştirdiği ürünler ve sunduğu hizmetlerden bahseder misiniz?
Biz Florabio olarak ana iki konu başlığı altında hem Türkiye’ye hem de yurt dışına hizmet veriyoruz. Bunlardan en önemlisi, biz biyofarmasötik ilaçları üreten hücrelere en uygun gıda sıvısını, besi ortamını yani onların besleneceği ve en efektif şekilde çalışıp, üretim yapabilecekleri uygun besin ortamını geliştiriyoruz. Altını çiziyorum biz sadece besin ortamını üretmiyoruz, biz aslında bunun Ar-Ge sini yapıp en uygun besin ortamını geliştiriyoruz. Bu ne demek? Gündelik hayatımızı düşünelim. Bizler belli bir miktar karbonhidrat, protein, yağ, aminoasit, vitamin, demir tüketmeliyiz ki efektif şekilde çalışalım, yorgun olmayalım, çok kilo almayalım, çok kilo vermeyelim, mümkün olduğu kadar kasımızı koruyalım ve yağlanmayalım. Daha da önemlisi efektif bir şekilde çalışabilelim. Hücrelerde aynı şekilde içinde bulundukları sıvıdan, aynı bu şekilde en uygun kendilerine besin ortamını alabilecekleri ortamda bulunurlarsa, onlarda en fazla şekilde protein üretip, en yüksek verimlilikle çalışıp, en fazla sayıya ulaşabiliyorlar. Bizim de geliştirdiğimiz, yaptığımız en önemli ürün, hücreler için besi yeridir. İngilizcesi Cell Culture Media olarak geçiyor. Dünya pazarı yaklaşık 3.2 milyar dolarlık ürün gamıdır. Güzel bir benzetmesi vardır. Eğer biyofarmasötik ilaçları bir arabaya benzetirsek, motoruyla, kaportasıyla yani bir anlamda hücresiyle, üretim ekipmanlarıyla, tesisiyle araba olarak düşünürsek, bizim geliştirdiğimiz besiyeri bu arabanın, motorun benzinidir. Yani olmazsa olmazı ve en kritik, stratejik ham maddesidir. İkinci konu başlığımızda hücre hatlarıdır. Hücre hatları da yine biyofarmasötik ilaçları bir arabaya benzetirsek, aynı örnek üzerinden ilerleyecek olursak, hücre hattı da hedeflenen ham maddeyi yani proteini üreten motorudur. Hücreyi modifiye ederiz, hücrenin genetiği ile oynarız ve hücrenin her bir gün çalıştığı, büyüdüğü, çoğaldığı koşulda benim istediğim, bizim istediğimiz hammaddeyi, proteini üretmesini ve onu doğru şekilde en kaliteli şekilde üretmesini sağlarız. Yani biz bir biyofarmasötik ilacın en ana ham maddesi girdisi olan hücreyi ve o hücrenin içinde büyüyeceği en efektif şekilde çalışacağı besin ortamını geliştiriyoruz.
Biyofarmasötik ilaçların tedaviye etkileri konusunda neler söylemek istersiniz?
Biyofarmasötik ilaçlar aslında günümüzde çok fazla hayatımızın içine girdi. Buna en güzel örneği günde 20-30 defa belki daha çok dilimize doladığımız aşılardır. Hayatımıza bir yıl önce gelen Corona virüs aslında biyoteknolojiik ve biyofarmasötik ilaçları tam da hayatımızın merkezine koydu. Aşılarda bir biyofarmasötik ilaç ve biyolojik yöntemlerle üretilen ürünlerdir. Bizim için şuan da ki önemi olmazsa olmaz durumdadır. Neredeyse her gün, o ilaç çıkacak mı, aşı bulunacak mı, aşı ne zaman bulunacak ve sokağa ne zaman rahat şekilde çıkacağız şeklinde düşünüyoruz. Biyofarmasötik ilaçlar neden kritik, neden önemli ve nasıl tedavi ediyor? Biyofarmasötik ilaçlar ister protein tabanlı, ister virüs tabanlı olsun hastalığın hedef noktasında yönelik üretildiği için yani hastalığa veya bireye özel bir ürün olduğu için kimyasal ilaçlara kıyasla çok daha az yan etkisi olan, bir şeyi düzeltirken diğer tarafta başka şeyi bozmayan veya başımın ağrısını geçirirken mide bulantısı yapmayan bir anlamda ilaç türleridir. Yani hastalığa spesifik çok daha az yan etkisi bulunan ilaçlardır. Dolayısıyla günümüzde ne kadar önemliyse önümüzdeki on yıl sonra bundan eş on kat daha fazla önemli ilaçlar haline gelecektir.
Biyofarmasötik ilaçların geleceği hakkında neler söylemek istersiniz?
Bugün bütün projeksiyon değişti. Bu değişim pozitif yöndedir. Geçtiğimiz bir yıl içinde biyofarmasötik ilaçlara olan talep, ilgi, alaka yüksek miktarda arttı. Bundan bir yıl önce veriler biyofarmasötik ilaçların önümüzdeki üç yıl içinde dünyada tüketilen ilaç sayısının kutu bazında yarısından fazlasının teşkil edeceği, ciro bazında %60 -65’inden daha fazla olacağı söyleniyordu. Ancak bugün geldiğimiz yerde görüyoruz biz bu rakamlara üç yılı beklemeden ulaşacağız. Bugün dünya sabırsızlıkla corona aşısını bekliyor. Önümüzdeki günlerde artık influenza aşıları, kuş gribi veya domuz gribi aşıları da daha da önemli hale gelecek. Kanser ilaçları için artık hastaneye gidip, hastanelerde bu tür bir virüs riskinden dolayı kemoterapi mi yapalım yoksa kansere özel biyofarmasötik ilaçlar mı kullanalım soru işareti daha da fazla gündeme gelecek. Dolayısıyla benim kişisel düşüncem önümüzde beş yıl içinde biyofarmasötik ürünlerin dünyadaki yeri total ilaç sektöründeki yeri %80’den daha fazla olacak.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Florabio dünyada sayılı firmalardan bir tanesidir. Bu konuyla ilgili Türkiye’deki ilk lisans anlaşmasında, dünya da lider firmalarından birine yapmanın gururunu taşıyoruz. Bu şu demek Türkiye biyofarmasötik ilaç konusunda bir ürün geliştirdi. Bu ürünün bilgi birikimini bünyesinde tuttu. Ve bunu bir yurt dışı bir Avrupa firmasına kiraladı. Bu büyük bir başarıdır. İkinci güzel başarımız ise bugün dünyadaki ilk beş umut vaat eden hatta üretilen Covid-19 aşılarından birisi Florabio’nun yani Türkiye de geliştirilen bir besiyeriyle üretiliyor. Bu bizim ve Türkiye için bir gurur kaynağıdır. Neden gurur ve neden önemli? Biz kendi yağımızda kavrulmayı planlayan, kendimiz içimizde büyümeyi ve kendimize yetmeyi planlayan bir ülkeysek, kalkınmada ve stratejik olarak ülkemiz için önemli ikinci dal olan ilaçta da kendimize yetebilmeli özellikle biyofarmasötik ürünlerin üretimini içerimizde yapabilmeliyiz. Biraz önce araba, motor ve benzin örneğini verdim. Burada arabanın en iyisini yapabiliriz. Ama eğer benzinimiz yurt dışından geliyorsa, benzinimiz stratejik partnerlerimizin elindeyse, onların bir ürünü yani besiyerini on gün geciktirmesi demek on gün aşı, on gün ilaç, on gün biyofarmasötik ürünün üretilememesi demektir. Dolayısıyla aslında arabayı üretmeyi planlayan bir ülkenin önce benzini üretmesi daha sonra başka komponentleri başka yerden alarak önce o motorun çalışmasını, dört tekerleğin dönmesini sağlaması gerekir. Biz florabio olarak bu işin Ar-Ge’sini anlımızın akıyla dünyadaki en iyi firma olarak yapıyoruz. Umuyoruz bundan sonra hem üretimini hem de Türkiye’de bize olan ilgiyi arttırır. Bizim ürünlerimizin daha fazla kullanılmasını sağlayabiliriz.
Dr. Erkan SARIŞIN 27.11.1983 yılında istanbul kartal'da dünyaya geldi ve ilk ve orta okulu Kartal'da tamamladı lise öğrenimini Kartal lisesinde tamamladıktan sonra 2001 yılında Cerrahpaşa tıp fakultesini kazanarak üniversite hayatına başladı üniversiteyi iyi bir derece ile 2005 yılında mevzun oldu yüksek lisansını akdeniz üniversitesinde tamamladıktan sonra istanbul kartalda bir tıp merkezin doktorluk görevine başladı 2008 yılında başladığı tıp merkezini 2012 yılında satın alarak kartala daha iyi hizmet vermek için yoluna devam etmektedir.
Boğaziçi Üniversitesi’nde geliştirilen ‘Dayanıklı Aşı Taşıyıcı Protein Mikrokürecik Teknolojisi bu kez de Çin Patent Ofisi’nden patent aldı. Dünyada ilk kez Türk bilim insanları tarafından geliştirilen ve ASC proteini mikroküreciklerinden oda sıcaklığında 30 gün dayanabilen aşı taşıyıcı teknolojisi Avrupa Patent Ofisi, Japonya ve ABD’den patent almıştı.
Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören’in Çin Patent Ofisi’nden patent almış olması sebebiyle ‘’triadic patent’’ olarak adlandırılan buluşu, Türkiye’nin ilk ve tek biyoteknoloji patenti olarak artık dört dünya bölgesinde koruma altına alınmış oldu. Uluslararası yatırımcıların dikkatini çekmesi beklenen‘Dayanıklı Aşı Taşıyıcı Protein Mikrokürecik Teknolojisi’, tüm dünyada Kuş Gribi ve Domuz Gribi gibi hastalıkların yanı sıra, Zika benzeri dünyayı sarsan yeni virüslere karşı da etkin bir buluş olarak kabul görüyor.
Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Araştırma Merkezi ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören’e, “oda sıcaklığında 30 gün muhafaza edilen aşı taşıyıcı protein mikrokürecik teknolojisi” buluşu için ABD, Japonya, Avrupa Patent Ofisi’nden sonra Çin’de patent verdi. 2009 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi’nde sürdürülen proje kapsamında geliştirilen “ASC zerrecik/mikrokürecik aşı taşıyıcı” teknolojisi, soğuk zincir standartlarından bağımsız olarak dünyanın her yerine aşıların bozulmadan gönderilmesini olanaklı hale getiriyor.
Prof. Dr. Nesrin Özören
Boğaziçi Üniversitesi’nde geliştirilen sistemin dünyada henüz mevcut olmadığının altını çizen Özören “Günümüzde aşı teknolojisinde kullanılan lipozom veya nano-parçacık odaklı farklı taşıyıcı sistemler var ancak bizim geliştirdiğimiz mikro kürecik sistemi yepyeni bir teknoloji. Bu sistem, ASC proteininin meydana getirdiği iplik yapılarının birbiri üzerinde katlanarak yumak gibi tanımlanabilecek sağlam bir yapı oluşturmasından kaynaklanıyor” diye konuştu.
AŞILAR NORMAL ISI KOŞULLARINDA DÜNYANIN HER YERİNE GÖNDERİLEBİLECEK
Günümüzde kullanılan yeni nesil aşılara mikroorganizmaların sadece en çok bağışıklık yanıtı veren parçaları dâhil ediliyor, bu yapıları içeren aşıların da 2-8 0C derecede ve sabit koşullarda saklanmaları gerekiyor. Dünyada ilk kez ASC zerrecikleri üzerinde başka moleküllerin (antijenlerin) taşınabileceğini ve bunların makrofaj hücreleri tarafından sindirilebileceğini bulup bu sayede aşı teknolojisi geliştirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Özören, dışarıdan bir virüs ya da mikroorganizma hücre içine ya da vücut içine geldiğinde tetiklenen bu mekanizmanın enfeksiyon bölgesindeki mikroorganizmanın yok edilmesinde etkili olduğunu belirterek, “Buluşumuz olan ASC zerrecik taşıyıcısı; üzerine yüklenen antijenleri/uyaranları 30 gün boyunca oda sıcaklığında ya da donma/çözülme döngülerine dirençli bir şekilde koruyor. Bu teknoloji ile geliştirilecek tüm aşılar; bugün ihtiyaç duyulan sabit koşullar yerine normal ısı koşullarında dünyanın her yerine gönderilebilecek” dedi.
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Başkanı Prof. Dr. Adil Mardinoğlu, “12 bin 500 hastamızda yaklaşık 101 farklı hastalığın moleküler haritasını çıkaracağız.” dedi.
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Başkanı Prof. Dr. Adil Mardinoğlu, “12 bin 500 hastamızda yaklaşık 101 farklı hastalığın moleküler haritasını çıkaracağız.” dedi.
Amerikan Biyoteknoloji şirketi Gilead’ın düzenlediği 7. Gilead ile Hayat Bulan Fikirler Ödül Töreni’nde konuşan Mardinoğlu, bu projede yaklaşık 34 farklı merkezden 12 bin 500 hastanın kan örneği, tükürük, dışkı ve doku örneklerini aldıklarını söyledi.
Mardinoğlu, “Biz Türkiye’deki bilim ortamının özellikle genç fikirlerin desteklenmesini desteklemekteyiz. Biz zaten yeni bilimde yaptığımız iş birliği çağrılarında bu şekilde faaliyet gösteren yenilikçi firmalarının ilaç, aşı, tanı kiti ve tıbbi cihaz geliştirmelerini desteklemek istiyoruz. Bu noktada TÜSEB olarak birçok farklı klinik çalışmayı özellikle ürün adaylarının klinikte kullanılan ürünlere dönüştürülmesi için klinik çalışmalarını desteklemeyi planlıyoruz. Kişisel ve dönüşümsel tıp projesiyle biz 12 bin 500 hastamızda yaklaşık 101 farklı hastalığın moneküler haritasını çıkararak ileri son teknolojiyi kullanarak yeni ilaç adayları yeni tanı kiti adaylarının geliştirilmesi için bir projemiz olacak.” dedi.
Hayat Bulan Fikirler Bilimsel Jüri Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Kaymakoğlu da “Bugün Gilead’ın 7. Hayat Bulan Fikirler Ödül Töreninde hep birlikteyiz. Gilead yıllardır Viral Hepatitler, HIV ve Hematolojik Malignitelerde ile ilgili alanlarda araştırmacıları destekliyor. Bu bir gelenek haline geldi.” dedi.
Bu araştırmaların desteklenmesi, Türkiye’de bu konularla ile ilgili daha ileri düzeyde bilgilerin oluşması, tedavi stratejilerin gelişmesi tanı stratejilerin geliştirilmesi açısından önemli olduğunu belirten Kaymakoğlu, hasta ve hasta yakınları ile ilgili sağlık kesiminin iletişimi bunların daha iyi konumlandırılması konusunda çalışmaların Gilead tarafından desteklendiğini belirtti.
Kaymakoğlu, geleneksel hale gelmiş bu desteklerin bundan sonra devamının en büyük dilekleri olduğunu kaydetti.
“13 milyondan fazla hasta HIV alanında Gilead tedavilerini kullanıyor”
Gilead Sciences Avustralya, Kanada, Avrupa Medikal İlişkiler Başkan Yardımcısı Michael Elliott ise Gilead Sciences’ın HIV alanında geliştirdiği ilaçlar ile AIDS hastalığını ölümcül ve çaresiz bir hastalık olmaktan çıkartıp kronik bir hastalığa dönüştürmeyi başardığını söyledi.
Elliott, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gilead Sciences olarak kurulduğumuz günden bu yana insan sağlığını tehdit eden hastalıklara tedavi geliştiriyoruz. Sürekli yeni tedaviler geliştirmeye adanmış çalışanlarımızla dünyada 35’ten fazla ülkede HIV, Karaciğer hastalıkları, Hematoloji ve Inflamasyon alanlarında faaliyet gösteriyoruz. Hepatit B hastalarının yaşam süresinin uzatılmasında çığır açan tedavileri hastaların kullanımına sunduk. Hastalığın tamamen ortadan kaldırılması için de bilimsel çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hepatit C alanında daha kısa sürede ve daha az yan etki ile iki tedavi rejimini geliştirdik. HIV/AIDS’in tamamen yok edilebilmesi için ilaç geliştirme çalışmalarımız devam etmektedir. Bugün dünyada 13 milyondan fazla hasta HIV alanında Gilead tedavilerini kullanıyor.
Gilead olarak geleceğe yatırım yapıyoruz. Araştırma geliştirme çalışmalarına toplamda beş milyar dolardan fazla yatırım yaptık. Sadece medikal anlamda değil sosyal olarak da bu hastalıkların tedavisi için yardımlarımız ve desteklerimiz sürüyor. Gelişmekte olan ülkere yaptığımız yardımların yanı sıra bilimi desteklemek adına yapılan tüm çalışmalara da kaynak ayırıyoruz. Elton John AIDS Vakfı ile başlattığımız Radian projesi global anlamda HIV mücadelesi için önemli bir destek programı. Hayat Bulan Fikirler de bu projelerden bir tanesi. Gilead Sciences Türkiye ARGE faaliyetleri için son beş yılda altı milyon dolar kaynak ayırdı. Bu yıl yedincisi yapılan Hayat Bulan Fikirler bağış programında ise yaklaşık 800 bin dolarlık bir destek sağladı.”
8 yeni projeye yaklaşık 100 bin dolar katkı sağlanacak
Gilead Sciences Türkiye’nin 7 yıldır sürdürdüğü bağış programı, Hayat Bulan Fikirler bu yıl da yeni projelerin hayata geçirilmesini sağlayacak. Desteklenen her iyi fikir, hayatı değiştirir diyerek yürütülen programa kapsamında bu yıl 4’ü bilimsel, 4’ü sosyal olmak üzere 8 yeni projeye yaklaşık 100 bin dolar katkı sağlanacak.
Gilead ile Hayat Bulan Fikirler bağış programına 2013 yılından bu yana 300’ün üzerinde başvuru yapıldı. Gilead Sciences Türkiye bugüne kadar HIV, Hepatit B, Hepatit C, hematoloji, onkoloji ve sistemik mantar enfeksiyonları gibi hastalık alanlarında 39’u bilimsel, 15’i sosyal toplam 54 projeye destek verdi.
Ödül töreni çerçevesinde önceki yıllarda ödül alan proje sahiplerinin deneyimlerini ve projelerini paylaştığı bir de panel düzenlendi.
Panelde Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Dilek Yıldız Sevgi (2013), İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden Sevgi Beşışık ve Metban Mastanzade (2016) ve Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (2017), ödül öncesi ve sonrası yaşadıkları süreçleri ve ödülün projelerine katkılarını paylaştı.
5-7 Mart Tarihlerinde İstanbul’da yapılacak olan Bioturkiye kongresi Türkiye ve uluslararası bir çok değerli isimlerin katılması beklenmektedir. Komitenin davet mektubu ve kongre konuşları aşağıdadır.
Değerli Akademisyenler, Sayın Meslektaşlarım, Bürokratlarımız, İlaç Endüstrimizin Çok Değerli Temsilcileri ve Sevgili Öğrenciler,
İVEK Vakfı Ar-Ge & Biyoteknoloji Komisyonu sağlık alanındaki stratejik amaç ve hedefleri doğrultusunda, Türkiye medikal ve farmasötik biyoteknoloji ekosisteminin geliştirilmesi ve tüm paydaşların katkılarının sağlanabilmesi maksadıyla, BIO Türkiye Organizasyonu’nu uluslararası boyutta düzenleyecektir. BIO Türkiye’nin, medikal ve farmasötik biyoteknoloji alanında doğrudan ya da dolaylı tüm paydaşları bir araya getirmesi ve Türkiye’deki biyoteknoloji ekosisteminin kamu, sivil toplum kuruluşları, üniversite ve endüstri olmak üzere alanın sorunlarının ve çözüm önerilerinin tartışıldığı verimli bir platform işlevi görmesi amaçlanmıştır. Bu organizasyon içinde üç ana etkinlik bulunacaktır.
BIO Türkiye – BIOSphere BIO Türkiye – StartHUB BIO Türkiye – Uluslararası Biyoteknoloji Kongresi
BIOSphere BIO Türkiye içerisindeki bilimsel (akademik) bildiri ve sunumlar dışında kalan alanlarda sunumlar, bildiriler, öneriler, atölye çalışmaları, paneller, sempozyumlar, çalıştaylar ve etkinliklerin tamamı BIOSphere etkinliği içinde değerlendirilecektir. BIO Türkiye Organizasyonu içinde tüm paydaşlar arasında hem networking hem de partnering çalışmaları yapılarak ekosistemin geliştirilmesi ve bu açıdan kamu destekleri ve organizasyonları gibi tüm destek kuruluş ve organizasyonlarının tanıtımları ve hedef kitlesiyle buluşturulmaları sağlanmış olacaktır.
StartHUB Biyoteknoloji alanında çalışan start-upların ya da henüz girişime dönüşmemiş ürüne dönük araştırmaların bir araya getirildiği bir platform, bu çalışmaların ihtiyacı olan destek ya da yatırımlarla buluştuğu bir HUB (bağlantı) ortamıdır. Start-uplar arasında ya da start-upların ihtiyaç duyduğu ulusal ve uluslararası networking ve partnering etkinlikleri için ortam oluşturacaktır.
ULUSLARARASI BİYOTEKNOLOJİ KONGRESİ BIO TÜRKİYE- Uluslararası Biyoteknoloji Kongresi, medikal ve farmasötik biyoteknoloji alanında bilimsel katkıda bulunan, biyoteknolojik ilaç üreten, farklı platformları bir araya getirerek güncel bilgilerin aktarılması ve paylaşılması amaçlamaktadır. Biyoteknoloji alanının multidisipliner özelliği nedeniyle ilgili tüm bilimsel disiplinlerden katkı sağlayacak içerik ve kapsamla düzenlenmektedir. Kongrede zenginleştirici bir unsur olarak uluslararası bir katılım planlanmaktadır.
Ana Başlıklar Ve Konu Başlıkları
Farmasötik Biyoteknoloji Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçların üretimi Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçların analizi Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçlarda preklinik ve klinik çalışmalar Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçların ruhsatlandırılması Biyolojik/Biyoteknolojik ilaçlarda patent Biyoteknolojik aşıların üretimi İleri tedavi tıbbi ürünleri Nadir hastalıklarda biyoteknolojik ilaçlar Oligonükleotit İlaçlar Nanobiyoteknoloji
Hücresel Tedaviler ve Gen Tedavileri Genom edisyonu tekniklerinde yenilikler Genom edisyonunda etik sorunlar Tek gen hastalıklarında, diyabette, kanserde gen tedavileri İmmünoterapide gen tedavileri Yeni nesil aşıların (RNA, neoantijenler) uygulamaları Hücresel ve Dendritik hücre bazlı aşıların klinik uygulamaları CAR-T hücreleri ve CAR-NK hücrelerin uygulamaları Rejeneratif tıpta hücresel tedavi uygulamaları Nörodejeneratif hastalıklarda hücresel tedaviler Tanı ve tedavide doku kültürleri ve organoidler
Biyomedikal ve Biyomühendislik Doku mühendisliği Biyosensörler 3-D Biyoyazıcılar ve sağlık alanındaki uygulamaları Mikrobiyom araştırmaları Biyoenformatik/Veri Madenciliği uygulamaları Sağlıkta yapay zeka ve modelleme Medikal görüntü işleme İn silico ilaç tasarımı In vitro (vücut dışı) tanı/takip cihazları Mikro akışkan sistemler (Lab-on-a-chip/Organ-on-a-chip) Medikal görüntüleme sistemleri Endüstriyel tasarım Sertifikasyon ve MDR 2020 (Tıbbi Cihazların Ruhsatlandırılması, UTS kaydı, CE IVD/MD, IVDR /MDR)
BIO Türkiye-Uluslararası Biyoteknoloji Kongresi’nin dili Türkçe ve İngilizce olacaktır. İngilizce hazırlanmış “Bildiri Özetleri” değerlendirilerek, kabul edilenler bildiri kitapçığında basılacaktır.
BIO Türkiye Organizasyonumuzda İstanbul’da birlikte olmak dileğiyle, Sevgi ve Saygılarımızla,
Prof. Dr. Ahmet HACIMÜFTÜOĞLU BIO Türkiye Organizasyonu Başkanı
Dr. Mahmut TOKAÇ BIO Türkiye Organizasyonu Genel Sekreteri
Kayıt ve güncel bilgi için https://bioturkiye.org/